1. YAZARLAR

  2. Hacı Hüseyin Kılınç

  3. Suriye'de Ne Olmuştu?
Hacı Hüseyin Kılınç

Hacı Hüseyin Kılınç

Avukat

Suriye'de Ne Olmuştu?

A+A-

Suriye'de iktidar değişikliğinin üzerinden bir yıl geçmiş olsa da sular durulmuş, ülkede istikrar sağlanabilmiş değil. Böyle giderse yakın ve orta vade içerisinde sağlanması da mümkün görünmüyor.

Devrimler gökte birden bire patlayan şimşeğe benzer. Gelişini ancak çok güçlü toplumsal sismik ölçer cihazlara sahip olanlar duyumsayabilir. Yönetilenlerin eskisi gibi yönetilmek, yönetenlerin ise eskisi gibi yönetemedikleri bir nesnellik devrim için şarttır. Ancak bu da yetmez, halkın hoşnutsuzluğunun en üst düzeye çıkması, genel grev ve gösterilerin hayatı felce uğratması, yönetim aygıtlarının bu gelişmeler karşısında uzlaşmaz bir ayrılığa sürüklenmesi ve artık şiddet aygıtları üzerindeki kontrolünü kaybetmesi diğer tamamlayıcı faktörlerdir. Bunlar yine de nesnelliğin örüntüleridir ve bir de devrimci bir özneye ihtiyaç vardır.

Bu devrimci özne ayaklanma sanatında uzmanlaşmış olmalıdır. Kitleler içinde örgütlü ve onun ruh halini doğru okumalıdır. Ancak siyasal iktidarın alınması yine de şiddetin yeniden bu defa devrimci özne tarafından örgütlenmesini gerektirir. Bu dediklerimiz devrim için az çok bir model oluşturur. Kentlerin kırlara hakim olduğu ve üretimin kentlerde merkezileştiği her yerde devrimler böyle bir seyir izler. Devrimler Zweig'ın dediği 'yıldızın parladığı anlara' benzer. Devrim gerçekleştikten sonra karşı-devrim direnmeye devam eder. Devrimin alaşağı ettiği unsurlar ne kadar güçlü ise bu direnç o kadar etkili olur. Her devrimi bir iç savaş evresi takip eder. Devrim asıl zaferini iç savaştan çıkmayı başardığında kazanır.

Marksizme göre bir sınıfın diğer bir sınıfın yerini aldığı devrime 'toplumsal devrim' denilir. Fransa ve Rusya'da yaşanılanlar bu tipte devrimlerdi. Bu devrimlerde modern sınıflardan biri hakim olan sınıfı devirerek toplumsal bir devrime imza atmıştı. Ancak toplumsal devrimin gerçekleşmesi bir politik devrim sayesinde mümkün olmuştu. Yani toplumsal devrim ile siyasal iktidar sorunu içiçe geçmişti. Politik devrimi toplumsal sınıfın bizzat kendisi gerçekleştiremeyebilir. Ancak son tahlilde devrimin ufku o sınıfın dünya görüşü ile çerçevelenir. Fransız devrimine liderliği sınıf olarak burjuvalar değil onların en radikal kolu olan Jakoben küçük burjuvalar yapmıştı. Bazı zamanlar devrimi burjuvazinin bile hazmedemeyeceği bir yere taşımışlardı. Ancak restorasyon ile devrim has bir burjuva ufka çekilmişti.

Bu çerçeveden bakıldığında yandaş kalemlerin söylediği gibi Suriye'de bir devrim gerçekleşmiş değil. Emperyalistlerin ve onun bölgesel düzeydeki uzantılarının ittirmesiyle gerçekleşen şey bir devrim değil iktidar gaspıdır. Toplumsal devrim yeni bir toplumsal sınıfı, politik devrim ise yeni bir politik sınıfı iktidara getirir. Esat'ın ülkesini terk etmesi ile Suriye'de ne yeni bir toplumsal sınıf ne de yeni bir politik sınıf iktidara gelmiştir. Emperyalistlerin çıkardığı, ve on yılı aşan bir süreye yayılarak Suriye ülkesinin bütün altyapı ve üstyapı kaynaklarını tüketen bir iç savaş neticesinde, yine bu güçlerin uzlaşması sonucunda, kendilerinden ve onları oraya getiren güçlerin çıkarlarından başka hiçbir şeyi temsil etmeyen bir güruh iş başına getirildi. Ne toplumsal ne de politik bir sınıfı temsil etmekteydi. Bu nedenle ortada bir devrim değil iktidar gaspı vardır.

İşte bu yüzden bu bir devrim değildir. Devrimin özgül bir bağlamı olur. Bu bağlam özgüllüğünü ülke sathından alır. Halkın hoşnutsuzluğu, bunu genel grevlerle ve yoğun gösterilerle ifade etmesi, artık eskisi gibi yönetilmek istemediğinin işaretidir. Suriye ülkesinde bunların olmasına fırsat dahi verilmemiş, ülke emperyalist güçler ile bölgesel liderlik hevesindeki ülkelerin av sahası haline gelmiş, her biri ayrı bir selefi gücü desteklemiş, lojistiğini tedarik etmiş ve özel korumasına almıştı.

Suriye ülkesi bütünlüğünü yitirmiş, tek bir gücün ülke toprakları üzerinde otorite kurmasının mümkün olmadığı bir yer haline gelmişti. Dünya jeopolitiğinin en kritik, en önemli yerlerinden biri olan, kontrolü altına gireceği güce geniş Avrasya coğrafyasında inanılmaz üstünlük sağlayacak olan, doğru tabiriyle Ön Asya Batılıların oryantalizm kokan adlandırmasıyla Ortadoğu'nun anahtarına sahip olmak Suriye ülkesine egemen olmaktan geçiyordu.

Bir devrim ne kadar enternasyonal olursa olsun özgül bağlamlıdır. O toprakla tarihsel aidiyeti bulunan sınıflardan gücünü, ilhamını alır. Suriye'de gerçekleşen iktidar gaspı gücünü Suriye halkından değil, ülkeyi birer av sahası haline getirmiş emperyalistlerden alıyor. Şara ve etrafındaki güçlerin dayanağı Suriye halkı değil.

Baascılık bir Pan Arap milliyetçiliğiydi. Seküler ve kalkınmacı bir retoriğe sahip olmasına karşılık iktidar olduğu yerlerde bir ulus bilinci ve dinamiği yaratamamıştı. Nefesi çabuk kesilmiş, can verirken yalnızca kendi sonunu değil ondan ayrışamayan tüm solun da sonunu getirmiş ve halk sınıflarını İslamcıların insafına bırakmıştı. İslamcılık da Müslüman Kardeşler olarak Arap Baharı ile yakaladığı fırsatı despotlaşarak heba etmişti. Ortalık Suriye gibi yerlerde Selefilik soslu pragmatiklere kalmıştı.

Yandaşlar devrim dediğine göre bu kavramın hala cazibesi, hala bir gücü vardır. Ama bu cazibeye kanarak onların devrim dediğine devrim dersek en değerli silahımızı da kaptırmış oluruz. Çünkü onların devrim dediği bir karikatür bile değil emperyalistlerin himmetinde gerçekleşmiş bir gasp, bir yağmadır. Sitüasyonistletin uyarısını unutmamak yerindedir: 'kavramlar, sözcükler silahlara benzer yenildiğinizde düşmanın eline geçer ve artık size ait olmaktan çıkarlar.' En değerli silahımızı düşmanın eline bırakmayalım.

Önceki ve Sonraki Yazılar