1. YAZARLAR

  2. Hacı Hüseyin Kılınç

  3. İttihatçılığın Hakan Fidan'da Hortlayan Ruhu
Hacı Hüseyin Kılınç

Hacı Hüseyin Kılınç

Avukat

İttihatçılığın Hakan Fidan'da Hortlayan Ruhu

A+A-

Bu toprakların ilk burjuva devrimi 1908'de gerçekleşti. Bu burjuva devrimine Anadolu'nun Müslim ve Gayrımüslim tüm halkları katılmıştı. Halklar Abdülhamit'in kurduğu istibdat düzenine karşı ayaklanmışlar, son vermişlerdi. İttihatçılar ilk haliyle istibdata karşı isyanın bayraktarlığını yapmışlar ve demokratik devrimin öncüsü olmuşlardı. Türkiye'nin ilk burjuva devrimi dünya tarihsel bir dalganın parçasıydı. Aynı yıllarda İran, Rusya, Çin ve Meksika devrimleri gerçekleşiyor dünyanın bu önemli ülkeleri demokratik bir uyanışa geçiyordu. Ancak İttihatçılık çok kısa bir sürede demokratik potansiyellerini yitirecek ve enkaz halini almış bir imparatorluğu nafile bir biçimde kurtarmak için maceradan maceraya atılacaktı.

İttihatçılar keyiflerinden Almancı olmamıştı. Dünyanın o dönem en büyük gücü olan Britanya krallığı Avrupa'da bir denge kurmuş ve ittifaklarını buna göre düzenlemişti. Britanya krallığı ile emperyal bir mücadeleye girebilecek iki güç vardı. İlki Almanya diğeri Amerika idi. Almanya Britanya ile boy ölçüşebilecek tek karasal Avrupa gücüydü. Amerika, Avrupalı güçler arasındaki çekişmenin dışında kalmış 19.yüzyıl boyunca önceliğini ülkesel sınırlarını genişletmeye ve Monreo doktrinini hayata geçirmeye vermişti. Savaş dışı kaldığı için ekonomisi büyümeye devam etmiş ve sermaye fazlası ile Britanya'yı borçlandırarak ileride gerçekleşecek hegemonya devrinin temellerini atmıştı.

İttihatçılar kaybedilen toprakların Almanya ile kurulacak bir ittifak sayesinde yeniden alınacağı hesaplarını yapıyordu. Alman imparatoru Kayzer ise Britanya krallığının asıl gücünün dayanağının Müslüman sömürgeler olduğuna inandığından Müslüman halkları Britanya'ya karşı ayaklandırmanın hesaplarını yapıyordu. Yani Kayzer için İttihatçılar Britanya krallığını yıpratacak, Çarlığın sıcak denizlere inmesini engelleyecek kısaca kullanılacak bir güçtü. Demokratik bir devrim ile iktidara gelen İttihatçılar irredentis hayallere kendini kaptırdıkça başka güçlere hizmet eden bir güce dönüştü. İmparatorluğun yıkılmasını engelleyemedikleri gibi büyük toprak kayıplarının önüne de geçemediler.

İttihatçılık Türkiye'ye asıl ruhunu veren şeydir. Büyümek isterken küçülmenin, halkların belki kardeşçe yaşayabileceği demokratik bir imkanın heba edilmesinin, istibdata karşı özgürlük için dağa çıkanların son tahlilde birer diktatöre dönüşmesinin adıdır. İrredentis hayallerden kurtulamadığınızda, gücünüzü ve kapasitenizi abarttığınızda, tarihsel korkularınızın esiri haline geldiğinizde İttihatçıların akıbetini yaşamamanız elde değildir. Gazi ve İsmet Paşa her adımlarında İttihatçıların ruhunu hissetmişler, ihtiyatlı olmayı bu dersten öğrenmişlerdir. Minimalist olmaları bir zorunluluktu, çünkü ayakları yere basıyor ve reel politikten şaşmıyorlardı. Ulus devletçi tercihleri Kürtlüğü dışladığı için Kürtlüğe rağmen büyüyemeyeceklerini idrak etmişlerdi.

Mevcut iktidar tüm bu tarihten bihaber görünüyor. Hem Cumhuriyetin bu birikiminden habersizler hem de aleme nizam vereceklerinin hayaliyle yaşıyorlar. Ancak tarihsel korkularının dışına da çıkamıyorlar. Türkiye'nin bölgede etkinlik kurabilmesi bir katiller sürüsünden ibaret Colani ve arkadaşları ile ittifaktan değil Türk Kürt ilişkilerini yeniden kurmaktan geçiyor. Bunun yolu ise eski statükonun uzatılması, yaşatılmasından değil ilişkilerin yenilenmesinden ve tam eşitlikten geçiyor. Kürtler sizin ne uydunuz olur ne de bugüne kadar zorla kabul ettirilmiş inkara, asimilasyona dayalı eski hakimiyet biçimine rıza gösterirler. Türk devleti Öcalan'ın kapısını kendisi çalmasına, değişen koşullara ayak uydurmak için süreci başlatmış olmasına rağmen ne tarihsel korkularından kurtulabiliyor ne de eski alışkanlıklarından uzaklaşabiliyor.

Fidan'ın ve Erdoğan'ın son zamanlarda söylemlerine yansıyan panik ve tehdit havası bunu gösteriyor. Hele Fidan'ın panik hali tüm hal ve davranışlarına yansıyor. Fidan diplomasinin tüm inceliklerini bir yana bırakıyor Suriye Kürtlerini tahkir ederken sirkatin söylüyor. Büyük bir devletin hariciye reisi herşeyden evvel böyle konuşmaz. Nezaket ve inceliğin bu kadar uzağına düşmez. Güçlü devlet söylediğini yapar ve yaptıkları ile konuşur. Erdoğan gibi Battal Gazilik de yapmaz. Yok kılıcı kınından sıyıracakmış vs... Bunu denediğiniz de sonunuzun İttihatçılıktan farklı olmayacağını belki İttihatçılığın başka bir türevi olan muhalefet size söylemeyebilir, ancak bu ülkenin onurlu yurttaşları olarak söylemek bizim sorumluluğumuz.

Bölgede İşid artıkları ile iş tutacağınıza, onlara kol kanat gereceğinize ve böylece Türkiye'nin yumuşak gücünü heba edeceğinize geç olmadan bu yoldan dönün. Çünkü ne İşid artıklarının olmayan vizyonu ne de sizin irredentis hayalleriniz Suriye'ye ne barış ne de huzur getirebilir. İttihatçıların yanlış stratejik tercihleri nasıl büyük kaybettirdi ise tarihsel korkularını aşamamış, Kürtlük ile ilişkilerini yenileyememiş bir Türkiye'nin de büyük kaybetmesi aşikardır. Kürtlüğü Suriye'de statükosuzluğa Türkiye'de ise onursuz bir teslimiyete zorlamanın zamanı geçmiştir. Büyümenin, model olmanın yolu Kürtlüğü olağanlaştırmaktan, hak eşitliğini tam kabullenmekten geçiyor. Çünkü sizde biliyorsunuz ki Kürtlüğün alternatifi çok, tarihsel haklarını kazanmak için gidebileceği yolların sayısı birden fazladır. Ama iki halkı yani Türk ile Kürdü karşı karşıya getirmeyede kimsenin hakkı yoktur.

Önceki ve Sonraki Yazılar