1. YAZARLAR

  2. Yaşar Erkmen

  3. Sandık Başında
Yaşar Erkmen

Yaşar Erkmen

Sandık Başında

A+A-

Ne umutlarla başlamıştık mayıs ayına ama nasıl bir hüsranla varıyoruz hazirana. Hükümet değişecek, yine baharlar gelecek, her şey çok güzel olacaktı. Çocuklar motorları maviliklere sürecek, kısa çöp uzun çöpten hakkını alacaktı. Olmadı. Hevesler kursaklarda, umutlar başka baharlara kaldı. Oysa 14 Mayıs’taki seçimde değişime öylesine inanmıştık ki seçim açık ara kazanılır, özlenen günler gelir diye düşünmüştük. Seçimin ikinci tura kalması umutlarımızı önemli ölçüde kırmıştı. Benim gibi düşünenler bir hayal kırıklığı yaşasa da yeni hesaplar, yeni taktiklerle ikinci turda neden olmasın demeye başladık.

Muhalefetin oylara sahip çıkma çağrısına destek vermek için ben de çaba harcamalıydım. Ne yapabilirdim bu konuda diye düşünürken, sandık gözlemcisi (müşahit) olmaya karar verdim. Bu konuda yapılan iki toplantıya katılarak görevimi ve yetkilerimi anlamaya, öğrenmeye çalıştım. Görevim, sandık kurulundakilerden daha zorluydu. Ne yapalım, katlanacaktım. Seçim sabahı erkenden kalkıp oy kullanacağım ve görev yapacağım okulun yolunu tuttum. Sınıfa girdiğimde hummalı bir çalışmayla karşılaştım.

665c6f15-2e8e-4c19-82ca-aa72966f3f96.jpg

“Günaydın, kolay gelsin!” deyip müşahitlere ayrılan kısma geçip oturdum. Çalışanları incelemeye başladım. Kimi zarfları sayıyor kimi oy pusulalarını mühürlüyor kimi de tutanakları yazıyordu. O sırada genç bir kadın yanıma oturdu. Masum bir yüzü vardı. Kısa bir sohbetle kim olduğunu anlayıvermiş oldum. Türkiye Gönüllüleri grubunun gözlemcisi olan Pınar, iki üniversite bitirmiş bir yaşam koçuydu ama her üç gencin biri gibi işsizdi. Pınar’ın farklı bir yapısı vardı. Ağırbaşlıydı ama sadece başı değil, hareketleri de konuşması da ağırdı. İnsanları belli etmeden uzun uzun süzüyor, gizli gizli inceliyor, onların beden dillerinden sonuçlar çıkarıyor, sonra da endişeli bir dille bana aktarıyordu.
Sabahın ilk saatlerinde henüz oy kullanma işlemi başlamadığından görevlileri tanımaya çalışıyorduk. Kim bize daha yakın, kim karşı ittifakta, sandık başkanının tavrı nasıl gibi meraklı sorularımıza yanıtlar arıyorduk. Bunu da açıkça soramadığımız için onların tutum ve davranışlarından doğru-yanlış sonuçlar çıkarıyorduk. Herkes düello eden kovboylar gibi birbirini kolluyordu. Bir ara içeriye çaycı girdi. Tepsideki altı çayı karşımızdaki sandık kurulu üyelerine dağıttı. Çayları söyleyen kişi nezaketen bize dönerek,

“Siz de içer misiniz? dedi.
İroni olsun diye,
“Biz oruçluyuz.” dedim.
Pınar şaşkınlıkla bana dönerek,
“Gerçekten mi?” diye sordu.
Karşı masadakilere sitem olsun diye söylemiştim ama Pınar inanmıştı söylediklerime.
“Yok ya, ne orucu? Ramazan ayında mıyız?” dedim gülerek.

Bu sözüm etkili olmuş ki bir iki saat sonra Başkan, çay ısmarlamak istediğinde bize de “Çay içer misiniz?” diye sordu. Çayı sevdiğim için, “İçerim.” dedim.
Pınar’ın kaşları kalktı, gözlerini iri iri açarak,
“İçme!” dedi fısıltıyla.
Şaşırmıştım.
“Neden?” dedim.
“Duymadın mı?” dedi.
“Yoo!..” dedim. Şaşkınlığım bir kat daha artmıştı.
“AKP’liler çaya ishal ilacı atıyorlarmış, içenler sık sık tuvalete taşındığından, sandıkta istedikleri gibi hile yapıyorlarmış.” dedi büyük bir ciddiyetle. Karton bardaktaki çayım masaya bırakılmıştı ama Pınar’ın gözü üstümdeydi. Bir çocuğun sıcak sobaya dokunmasını engellemek isteyen bir anne gibi beni gözlüyordu. Bardağa dokunduğum anda “cıss!” diyeceğinden korkuyordum ama bir yandan da dumanı tüten çayı yudumlamak için sabırsızlanıyordum.

Göz ucuyla Pınar’a bakarken çaktırmadan bardağa uzandım,
“Sakın!” dedi. Çay içme hevesim yerle bir oldu. Pes ettim.
“İçmeyecektim ki,” dedim. “götürüp lavaboya dökeceğim.”
Dediğimi de yaptım ve güzelim çayı götürüp lavaboya gizlice döktüm.
Pınar mutlu olmuştu. O sırada eli çantalı bir delikanlı içeri girdi.

“AKP’li üye kim?” diye sordu. Karşımızdaki masada oturan, seçmene zarf, pusula ve tercih mührünü uzatan orta yaşlı, sessiz kişi elini kaldırdı. Delikanlı, çantasından iki simitle iki meyve suyunu adamın önüne koydu. AKP’li üye de simitleri bölerek herkese birer parça ikram etti. İki parçayla da bize doğru geldi. Önce Pınar’a uzattı. Pınar, doğal olarak,

“Teşekkür ederim.” diyerek ikramı geri çevirdi. Adam üstelemedi ve bana döndü. Pınar’a baksam kaşlarını kaldıracaktı. Adama karşı ayıp olur düşüncesiyle uzatılan çeyrek simidi aldım. Pınar karşı masayı süzüyordu. Haklı olduğunu anlatır gibi başını anlamlı şekilde sallayarak bana döndü ve gizemli bir fısıltıyla,
“Yeme!” dedi. “Bak, simidi veren yiyor mu?”

Adama baktım, gerçekten de simit yan tarafındaki sıranın üstünde duruyordu. Bu kez evham yapmayacaktım.
“Ne olacak canım şu kadarcık simitten? Adam yemese de herkes yedi.” deyip çıtır simidi yemeye başladım.
Oy verme işlemi sessiz sakin devam ediyor, herhangi bir olumsuzluk yaşanmıyordu. Yenilenden, içilenden kimse rahatsız olmamıştı. Oy kullanma yoğunluğu da yaşanmıyordu. Gelen insanların oy verme işlemi bir dakikada tamamlanıyordu. İlk seçimdeki gibi bir metrelik bir oy pusulası yoktu. Seçmenin, el kadar bir pusulayı alıp oy kullanma yerine girmesiyle çıkması bir oluyordu.

O arada sandık başında beklenmedik bir yoğunluk oluştu. Bir gürültü, bir patırtı ortalığı kapladı. İki kadınla bir çocuk kapının yanında yüksek sesle konuşurken oy kabininden çıkan biri elindeki oy zarfıyla sandığa yöneldi. Sandık görevlileri telaşlandı. Başkan,
“O zarfı sandığa atamazsın!” dese de adam kimseyi dinlemedi ve elindeki zarfı alelacele sandığa attı. Ortalık karıştı. Her kafadan bir ses çıkıyordu. Durumu anlayınca binada yetkili avukatımızı arayıp hemen gelmesini rica ettim. Bu arada ortalık karıştığından kapıda oy kullanmak isteyen seçmenlerin de haklı şikâyetleri duyuluyordu. Sakin geçen ortamımıza nazar değmiş, Pınar’ın korkuları gerçekleşmeye başlamıştı sanki.

Ortalığı karıştıran olay bir süre sonra anlaşıldı. Adamın biri, komşusu olan bir kadın seçmeni getirmiş, gözleri görmüyor diyerek kadına yardımcı olmak için kabine girmek istemişti. Kadının gözlerinin görmediğiyle ilgili bir belge yoktu. Kadın tek başına odada dolaşıyor, konuşuyordu. Kimseden yardım almadığı gibi elinde bir sopa vs. de yoktu ve adamla birlikte oy verme kabinine de girmemiş, bir kenarda oturmuştu. Dolayısıyla oy kabinine tek başına giren adam, başkasının yerine oy kullanarak suç işlemiş oluyordu. Fakat adam sandık kurulunu suçluyor,
“Bir oy için binayı yakarım!” diye tehditler savuruyordu.

Biraz sonra sesi boyundan yüksek bir başka bina sorumlusu, adama destek için geldi. Yeni gelen kişinin de mükerrer oy kullanandan farkı yoktu. Konuyu anlamadan, dinlemeden yüksek sesle tehditlerde bulunuyordu. Ortalık biraz yatışınca bir çözüm yolunda anlaştılar. Avukatlar bu olayı görgü tanıklarının anlatımına göre tutanağa yansıttılar ve bir oyun yakılmasına karar verdiler.

Saat beşte oy verme işlemi sona erince bu işlemlerle uğraşan sandık kurulu oy sayımına geç başladı. Koca binada sona kalan birkaç sandıktan biri de bizimkisiydi. Tutanaklar imzalandı, sonuçlar kapıya asıldı. Islak imzalı bir tutanak, bina sorumlusu partiliye teslim edildi. Sıra Başkan’la birlikte sonuçları ve evrakları İlçe Seçim Kuruluna götürecek kişilere geldi.

9521edf8-0d87-45df-9ea8-0688c733c283.jpg

Herkes yorulduğu için bir an önce evine gitmek istiyordu. İhale bana kaldı. Saat sekize doğru belediye otobüsüyle ve polis eşliğinde yola çıktık. Çukurova Meslek Lisesinin önünde otobüsten inip bahçeye girdik. Her taraf polis kaynıyordu. Evrakların teslimi için girişte verilen sıra numarasına göre sadece sandık başkanları salona alınıyordu. AKP’li üye bizimle vedalaşıp evinin yolunu tuttu. Sonuna kadar beklemekte kararlıydım. Son beş kişi kalmıştık. Bizim numaramız söylendiğinde kapıda kontrol de kalmamıştı. Ben de salona girdim ve sandık başkanını bir metre geriden izledim. Toplamlarda yapılan basit hatalar düzeltilip paraflandıktan sonra işlem bitmiş, birkaç dakikada teslim işi tamamlanmıştı.

Saat dokuz gibi görevimi tamamlamıştım ama sonuç bizim için iç açıcı değildi. Saat 06.00’da evden çıkmış 22.00’de eve dönmüştüm. Televizyonlar, “Adam yine kazandı.” havasındaydı. Eleştiriler, tavsiyeler gırla gidiyordu.
Bütün bu çokbilmiş konuşmacıları duyunca aklıma bir atasözümüz geldi: Testi kırıldıktan sonra yol gösteren çok olur.

Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.