Adana'nın Efsane Gölgeleri: Kaybolan Kabadayılık Ruhu ve Şehrin Unutulmaz İsimleri
Adana…
Bir zamanlar her sokağında ayrı bir hikâye taşıyan, her mahallesinde mertliğin nefes aldığı, yiğidin harman olduğu şehir. “Adana artık eski Adana değil…” derken yalnızca bir özlemi değil, aynı zamanda bir kültürün yavaş yavaş tarihin loş raflarına itilmesini anlatıyoruz. O kültürün içinde de bir dönem Adana’ya damga gibi vurulan kabadayılık mektebi var. Bugün “kabadayı” denince zihinlerde sert bir imaj canlansa da, eskilerin kabadayıları başka adamlardı: töreyi bilen, kural bozmayan, yoksula kol kanat geren, mazlumun yanında duran, zalime geçit vermeyen insanlar…
Adana’nın sokakları, o eski kabadayıların yankılarıyla hâlâ hafifçe titrer.
İsimleri birer efsanedir: İnce Cumali, Asfalt Rıza, Karikatür Duran, Melez Ahmet, Çocuk Yasin ve Süleyman Sırrı…
Her biri bir roman kahramanı gibi, her biri bir diziyi dolduracak kadar dolu bir yaşamla geçmişten bize bakıyor.
BİR EDEBİYAT ZEMİNİ: GERÇEKÇİLİK İLE DESTANSI ANLATIMIN KESİŞTİĞİ YER
Bu yazıda hem toplumsal gerçekçilik hem de destansı anlatım (epik realizm) iç içe akıyor. Çünkü Adana’nın kabadayıları, sokakların reel hikâyeleri ile halkın gönlünde büyüyen kahramanlık motiflerini aynı potada eriten isimlerdir.
Onları anlatmak, sadece bir dönemi hatırlatmak değil; bir şehrin vicdanını, sokaklarının ruhunu, mertliğin tarifini yeniden konuşmaktır.
İNCE CUMALİ: ADALETİN KIRILGAN TERAZİSİ
İnce Cumali, Adana’da kabadayılığın bir “yol” olduğunu öğretenlerden biridir.
İnce uzun boyu, sert bakışı, ama bir o kadar da merhametli duruşu ile bilinir.
Hikâyeleri mahalle kahvelerinde hâlâ anlatılır.
Derler ki; haksızlığa tahammülü yoktu.
Bir kavganın ortasında bile “haklı kim?” diye sorar, yanlışa göz yummazdı.
Kazancından fukara esirgemedi.
Bugün olsa, belki de çoğu insan ona “sokak filozofu” derdi.
ASFALT RIZA: ADANA’NIN SICAK ASFALTINDA BÜYÜYEN EFSANE
Asfalt Rıza’nın adı bile serttir, sıcaktır; tıpkı şehrin göbeğinden geçen asfalt gibi.
Rıza’nın hikâyesi, Adana’nın kavurucu güneşinde yetişmiş çocukların kader ile kavgasını anlatır.
Söylerler ki;
kabadayılık onda bir ünvan değildi, bir yük idi.
Sokağın namusu bozulmasın diye geceleri devriye gezer gibi dolaşır, gençleri kötülükten çekip çıkarırdı.
Kazancını daima paylaşır, hiç kimseyi eli boş çevirmezdi.
KARİKATÜR DURAN: RENGÂRENK BİR HAYATIN HİÇ GÖRÜLMEMİŞ CİDDİYETİ
İsmi gülümsetir ama hikâyesi hüzündür…
Mahallede lakabı Karikatür’dü; çünkü yüzüyle, mimikleriyle sanki çizerden çıkmış gibiydi.
Ama o renkli yüzün ardında, sokağın kudretli bir hafızası vardı.
Duran, her dengesizliğe karşı bir duvar, her düşene karşı bir eldi.
Aç olanı doyurur, düşkünü kollardı.
Onun kabadayılığı, sokakların ironik fakat bir o kadar da adaletli yüzüydü.
MELEZ AHMET: KAN KARIŞSA DA YÜREK SAFTIR
“Melez” derlerdi; kimileri soyu sopu merak ederdi ama o bu lakabı umursamaz, sadece bir şey derdi:
“Rengin değil, yüreğin adam eder.”
Mahallenin çocukları bile bilirdi Melez Ahmet’in kuralını:
Mazluma el kalkmayacak.
Kadına söz söylenmeyecek.
Yetim malına göz dikilmeyecek.
Bugünün dünyasında belki de en çok özlenen duruş buydu.
ÇOCUK YASİN: MAHALLENİN YARIM KALMIŞ ŞARKISI
Adı Çocuk Yasin’di çünkü kabadayı dünyasına genç yaşta girmişti.
Bu yüzden mahallenin anneleri ona hem kızar hem severdi.
Yasin’in hikâyesi, sokakların hızlı akan sularında sürüklenen bir yaprak gibidir;
çok şey görmüş, ama çok az şey anlatmıştır.
Yürekli, ama delişmendi.
Bazen haksızlığa karşı yumruğunu,
bazen de mahallenin yetimlerine gönlünü uzatırdı.
SÜLEYMAN SIRRI: ADANA’NIN İSİMDE BİLE SAKLI KAHRAMANI
Süleyman Sırrı…
Adı bile bir “giz” taşır.
Onun kabadayılığı yüksek sesli değildir; bir köşede durur, gerektiğinde ortaya çıkar, işi biter yine sessizce kaybolurdu.
Adana’nın eski ustaları der ki:
“Bir mahallenin namusu, Süleyman Sırrı gibi bir abisi varsa güvendedir.”
KABADAYILIK: BİR ZORBALIK DEĞİL, MAHALLE AHLAKININ KODU
Bugünün gençleri kabadayılığı yanlış tanıyor olabilir.
Oysa o dönem kabadayı olmak;
– Kul hakkı yememek,
– Fesatlık çıkmaması için düzeni sağlamak,
– Yoksula yardım etmek,
– Zenginin zulmüne karşı durmak,
– Ve en önemlisi mertlikten şaşmamak demekti.
Şimdi o eski kabadayılar yok…
Ama ünvanları, hikâyeleri ve Adana’ya bıraktıkları miras yaşamaya devam ediyor.
Bu nedenle artık onların hayatlarının;
Dizi film, belgesel ve romanlarla yeni nesillere anlatılma zamanı geldi.
Bu isimleri yalnızca anmak değil, anlamlandırmak gerekiyor.
Çünkü bir kültürü kaybetmek, bir şehrin hafızasını kaybetmek demektir.
NİTEKİM,
ADANA’NIN EFSANELERİ BİRER BİRER GİTTİ AMA…
Ama geride bıraktıkları gölge, hâlâ şehrin sıcağında dolaşıyor.
Sokaklar değişse de, binalar yükselse de,
o eski kabadayıların mertliği hâlâ bir fısıltı gibi dolaşır Adana’nın dar sokaklarında.
Bu yazı, onların adını bir kez daha yaşatmak,
Adana’nın hafızasında yeniden yer açmak için kaleme alındı.
Unutulmasınlar…
Çünkü şehrin geçmişi hatırlanmazsa, geleceği karanlık kalır.
NİHAYETİNDE,
EFSANELER GİTTİ AMA YANKILARI HÂLÂ ADANA’NIN SICAK NEMİNDE GEZİYOR
Onlar sadece kabadayı değildi;
bir mahallenin vicdanı, bir sokak düzeninin mimarıydı.
Bugün artık yoklar…
Ama bıraktıkları hikâyeler hâlâ Adana’nın dar sokaklarında bir fısıltı gibi dolaşıyor.
Bu yazı,
İnce Cumali’yi, Asfalt Rıza’yı, Karikatür Duran’ı, Melez Ahmet’i, Çocuk Yasin’i ve Süleyman Sırrı’yı
bir kez daha rahmetle, saygıyla, minnetle anmak içindir.
Unutulmasınlar…
Unutturulmasın.


YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.