1. YAZARLAR

  2. Vedat Kahyalar

  3. İslami Yönetim Sistemi neydi, ne yaşıyoruz? 
Vedat Kahyalar

Vedat Kahyalar

İslami Yönetim Sistemi neydi, ne yaşıyoruz? 

A+A-

Gazze’de uygulanan vahşi soykırım ve övünerek saydığımız 57 İslam ülkesi ile 2 milyar Müslümanın bu hayasız ve orantısız cinayetlere karşı gösterdiği tepkisizlik, dayanışma fakirliği ve etkisiz “kınama” açıklamaları dindar veya seküler birçok kesime  hayal kırıklığı yaşattı. 

Birkaç ülke ve örgüt dışında Gazze, sınırlı imkânlarla ayakta kalmaya çalışırken büyük ölçüde yalnız bırakıldı.

Bu durum; “İslam devleti”, “İslam ülkeleri” ve “siyasal İslam” kavramlarını yeniden ve derinlemesine sorgulanmasının zamanının geldiğini değil, çoktan geçtiğini gösteriyor.

Gazze yıkılırken;

-tepki göstermeyen,

-sınırlı, kibar, ürkek ve diplomatik sözlerin dışına çıkamayan,

-her şeye rağmen gizli-açık ticaretini sürdüren,

-gizlice destek veren,

-hatta açıktan destekleyen ülkeleri gördük ve bu süreçleri hâlâ yaşıyoruz.

Topraklarında çoğunluğu Müslüman halkların yaşadığı islam ahalisi nasıl bir görüntü verdi?

Klasik dönemdeki İslam siyasal düşüncesi; adalet, ehliyet, ortak maslahat ve yöneticinin hesap verebilirliği gibi ilkelere dayanıyordu. Bugün ise birçok yapı bu ilkeleri referans aldığını söylese de pratikte otoriterlik, yolsuzluk ve güç siyaseti ağır basıyor. Bu durum, kavramların içinin boşaltılarak araçsallaştırıldığı hissini güçlendiriyor.

Bazı rejimler veya siyasi hareketler, dinî kavramları kendi politik ajandalarının kalkanı hâline getiriyor. Böylece “İslam devleti” ya da “İslami yönetim” söylemi; toplumsal adalet ve ahlâkın değil, iktidar mücadelesinin bir parçasına dönüşüyor.

Ulus-devlet yapısı, milliyetçilik ve merkezi güç mantığıyla işliyor. Bu yapı, İslam’ın siyasal teorisindeki ümmet fikri, çok merkezli danışma (şûra) anlayışı ve daha yatay toplumsal bağlılık modeline her zaman uyum sağlamıyor. Bu da uygulamaların teoriden uzaklaşmasına yol açıyor.

Siyasal İslam ise bir çok ülkede, ideolojik, pragmatik ve her ne pahasına olursa olsun iktidarda kalma çerçevesine sıkı sıkıya bağlanmış durumda. Birçok ülke yonetimleri, iktidarlarını sürdürebilmek uğruna ceberut ve emperyalist güçlerle dirsek teması hâlinde.

Yüzyıldan bu yana “siyasal İslam”, toplumsal ıslah hedefinden çok ideolojik rekabetin bir unsuruna dönüştü. Bir yanda radikalleşmiş, şiddet eğilimli gruplar; diğer yanda reformist fakat iktidarla uyumlu hareketler… Bu çeşitlilik içinde kavram hem aşındı hem tutarlılığını kaybetti.

Toplumsal beklenti ile pratik deneyim arasındaki uçurum büyüdü. Bazı ülkelerde İslami referanslarla iktidara gelen hareketlerin zayıf yönetim performansı, toplumda “İslami yönetim” iddiasının sahiciliğine dair şüpheler oluşturdu. Bu da dine olan güveni sarstı. Bugün ümmet coğrafyasında ateizm, deizm, modernlik, seküler yaşam tutkusu tarihte hiç olmadığı kadar görünür hâle geldi.

İslami yönetim kavramlarının değer kaybetmesi, dinin kendisinden değil; dinî kavramların modern siyaset içinde araçsallaştırılması, tutarsız uygulanması ve ilke-pratik arasındaki mesafenin büyümesinden kaynaklanıyor. Bu nedenle kavramları peşinen reddetmek yerine, onları sahici ilkelere dayalı bir içerikle yeniden inşa etme ihtiyacı belirginleşiyor.

Ne Yapmalı?

İslam, yalnızca bireysel ibadetlerden ibaret olmayan; adaleti, hakkaniyeti, insan onurunu ve toplumsal düzeni korumayı esas alan bütüncül bir yaşam sistemidir. Bu nedenle İslami yönetim anlayışı, bireylerin Allah ile ilişkisini düzenleyen ibadetleri olduğu kadar; toplumla ve yönetenlerle olan ilişkileri düzenleyen ahlaki ve hukuki ilkeleri de içerir.

Bu ilkeler yalnızca yönetenleri değil, yönetilenleri de bağlar; toplumu bir arada tutan adalet, güven ve hakkaniyet temelini oluşturur.

İslami yönetimin en temel beş esası; adalet, liyakat, istişare, meşveret ve maslahat olarak öne çıkar. Bunlar hem yöneticinin meşruiyetinin hem toplum düzeninin can damarıdır. Bu prensipler yıkıldığında, toplumda zulüm yayılır; zulmün olduğu yerde ise bireysel ibadetlerin toplumsal anlamı eksilir.

1. Adalet
Allah’ın yeryüzündeki en büyük emirlerinden biridir. Allah’ın isimlerinden biri “El-Adl”dir. Kur’ân’da hüküm verirken ve yönetirken adaletten şaşılmaması emredilir. Bir toplumda adalet yoksa, hak sahibinin hakkı korunamıyorsa, güçlü olan zayıfı eziyorsa o toplumda İslam’ın ruhu eksiktir.

Adaletin olmadığı bir sistemde:

zulüm normalleşir,

yöneticilere güven kaybolur,

mazlumların ahı toplumu çürütür,

insanlar maddi ve manevi olarak eksilir.

2. Liyakat (Emaneti Ehline Vermek)
İslam, görevlerin ehil olanlara verilmesini emreder. Liyakat sadece teknik yetkinlik değil; ahlaki olgunluk ve sorumluluk bilincidir.

Liyakatin olmadığı bir düzende:

yetersiz kişiler görevlere gelir,

adalet bozulur,

kamusal kaynaklar israf edilir,

halkın huzuru sarsılır.

3. İstişare (Ortak Akıl)
Kur’ân’da Peygamber Efendimiz’e bile “onlarla istişare et” buyurulmuştur. Bu, yönetimde ortak aklın esas olduğunu gösterir.

İstişarenin terk edildiği yönetimlerde:

despotluk gelişir,

aidiyet duygusu kaybolur,

yanlış kararlar felaketlere yol açar.

4. Meşveret (Kurumsal Danışma)
Meşveret, istişarenin kurumsal hâlidir; meclisler, şûralar ve danışma organlarıyla kararların şeffaf ve katılımcı bir biçimde alınmasını sağlar.

Meşveretin olmadığı yerde:

yönetim keyfileşir,

şeffaflık kaybolur,

halk ile yönetim arasındaki bağ kopar.

5. Maslahat (Toplumsal Fayda)
Maslahat, her kararın toplumun hayrını gözetmesi demektir.

Maslahat ihmal edildiğinde:

politikalar günübirlik çıkarlara göre belirlenir,

toplumun geleceği zarar görür,

gençler umutsuzluğa, yaşlılar yılgınlığa sürüklenir; insanlar yurt dışında gelecek arar, inancından uzaklaşır.

Bu İlkeler Olmadan Yapılan İbadetler Ne Anlama Gelir?
Bireysel ibadetler elbette Allah katında değerlidir; ancak İslam’ın hedefi bireyi olduğu kadar toplumu da ıslah etmektir. Adaletin olmadığı, liyakatin gözetilmediği, istişare ve meşveretin işlemediği, maslahatın dikkate alınmadığı bir toplumda ibadetler, toplumu ıslah edici tesiri tam anlamıyla gösteremez.

Namaz, insanı kötülükten alıkoymak içindir; fakat kötülük kurumsallaşmışsa bu etki sınırlanır.

Oruç, sabrı ve takvayı öğretir; ancak zulüm üreten yönetimler altında toplum takvaya erişemez.

Hac, kardeşlik ve eşitliği sembolize eder; fakat ülkede eşitsizlik diz boyuysa bu sembolün ruhu zedelenir.

Gerçek bir İslami düzen, hem bireysel ibadetleri hem toplumsal adaleti bir arada barındırır. Çünkü Kur’ân’ın ifadesiyle “Allah adaleti emreder.” Adaletin olmadığı yerde sadece bireysel ibadetlerle huzurlu, güvenli ve erdemli bir toplum inşa edilemez.

Dolayısıyla yukarıdaki kurallar gereğince önemsenmeden uygulanan yönetim biçimlerine “İslami” demek yanlıştır.

Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.