1. YAZARLAR

  2. Hacı Hüseyin Kılınç

  3. Komisyonda Ne Oluyor?
Hacı Hüseyin Kılınç

Hacı Hüseyin Kılınç

Avukat

Komisyonda Ne Oluyor?

A+A-

Meclis Başkanı Kurtulmuş 'Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi' Komisyonu'nu açış konuşmasında komisyonun Kürtlerin onurunu Türklerin ise gururunu dikkate alacağını söylemişti. Bu kelam komisyonun Kürt Türk ilişkilerini yeniden kurmak ve kökten biçimde rehabilite etmek için kurulduğunu ve asıl gayesininde bu olduğunu akla getiriyordu. Kısmi de olsa bir heyecan yaratarak çalışmalarına başlayan komisyon devletin güvenlik bürokrasisinin daha ikinci oturumda arzı endam etmesiyle birlikte heyecanını kaybetmeye ve meclis egemenliğine dayalı bir sistemde olması gerektiği gibi kendinden başka hiçbir gücün vesayetinde olmayan bir yer olmaktan çabucak uzaklaşmaya ve beklentileri hızla aşağı doğru çekmeye başladı. Büyük olasılıkla MİT'in de içinde olduğu kurumlar süreçle ilgili beklentilerini açıklamış ve yapılan işin asıl olarak PKK'nin dağdan indirilmesini ve silahsızlandırılmasını sağlamak olduğunu söylemişlerdir.

Yeni rejimde meclisin etkisizleşen ve adeta bir aksesuara dönüşen rolü de hesap edildiğinde olup bitenlerde bir şaşırtıcılık yoktur. Çünkü oldu bitti güvenlik ve beka siyasetleri Türkiye'de siyasal partilerin işi olmayıp devletin üzerinde tekel oluşturduğu meselelerdendir. Türkiye'de siyasal partiler asıl olarak devlet hazinesinin soygunu, kamusal rantın yandaşları arasında paylaştırılması işiyle uğramışlar ve bu alanlarda bir söz kurmaktan sakınmışlardır. Daha ikinci toplantısında devletin gelip kurulacak sözün çerçevesini, sınırlarını belirlediği bir yerden kamusal bir müzakere çıkmayacağı aşikardır. Bunlar ancak gerçek anlamda halk egemenliğine dayalı meclislerin, kendi özerkliğine ve haysiyetine düşkün kurumların, kamusal sorumluluklarının ayrımında entellektüellerin, varlığını devlet hazinesinin yağmasına dayandırmayan siyasal partilerin bulunduğu yerlerde olur. Buna DEM'de dahildir.

Meclis Başkanı kendisinin kurduğu komisyonu kendisi işlevsizleştirir, kurumların ağzının içine bakarsa o komisyonun ne bağımsızlığından ne de özerkliğinden bahsedilebilir. Sanki Kürtlükle ilgili şu göğün altında kurulmamış bir cümle, edilmemiş bir laf kalmış gibi onu bunu dinleyerek gereksiz söz kalabalığının üzerine taş üstüne taş koyuyor. Komisyon en başta dinlemesi gereken kişiyi dinlememek için bahane üstüne bahane buluyor. Siyaset kendi kurduğu sözün altına imza atmıyor, gereğini yapmıyor. Kürtlükle ilgili meselenin en birinci muhatabı bugün Öcalan'dır. Çünkü son isyanı örgütleyen ve örgütünü fesih ve silahsızlanmaya ikna eden kişi odur. Bahçeli ona doğru biçimde kurucu önderlik payesini vermişti. Eğer iki halk arasındaki ilişkileri yeniden düzenleyecek ve kardeşlik ilişkilerini yeniden tanımlayacak ve isyanın örgütleyicisi yapıyı silahsızlandırıp hukuki ve siyasi zeminlere çekmek niyetiyle kurulmuş bir komisyon Öcalan'ı dinlemeyecekse kimi dinleyecek?

Türk Kürt ilişkilerini yeniden kuracak, Kürtlerin onuruna halel getirmeyecek komisyon daha işin başında Kürtçeye tahammül edemiyor. Bir barış annesi yani evladını dağda kaybetmiş bir anne kendi ağzından kendini en iyi ana dilinde ifade edebileceğini ısrarla söylediği halde Kürtçe konuşmasına izin verilmiyor, konuşması zabıtlara bilinmeyen bir dil olarak geçiyor. Kürtçe ilişkilerin yeniden kurulmasının temeli, başlangıcı ve esasıdır. Meclis çatısı altında buna tahammül edilememesi ilişkilerin ne kadar kötü bir yerde olduğunun göstergesidir. Allah'tan Kürtler buna tahammül gösteriyor da köprüleri atmıyor. MİT Başkanı'nın entellektüel ilgilerinin merkezinde olan Alman filozof Heidegger 'dil varlığını evidir' demiş, Viyanalı bir başka filozof Wittgenstein ise 'dilimin sınırları dünyamın sınırlarıdır' demişti. Dil insan varlığının herşeyidir, ancak dilin simgesel dünyasına girerek benliğimizi kurabiliriz.

Komisyon, eski Meclis Başkanlarını da dinledi, şimdi oraya gelelim. Meclis Başkanlığı devlet protokolünde ikinci sıradadır. Ama Meclis Başkanının kim olacağını Türkiye"de iktidar partisinin lideri tayin eder. Meclis Başkanları meclisin azameti ve mahabatı gibi lügatler paralamayı sevselerde yeniden seçilme kaygısı onları liderin memuru yapar. Meclis, Başkanı olan kişiye en üst siyasal kariyer imkanı, bol seyahat özgürlüğü ve mecliste bir işletme olduğu için yakınlarını işe yerleştirmenin birer aracı haline gelir. Edilen kelam büyüktür, ama icraat son derece dünyevidir. Yönettikleri çatının onuru, haysiyetini sakınmak en son işleridir. Kurtulmuş ana dilinde konuşmasına izin vermediği Kürt anasına sıkılmadan bak derdini ne güzel anlattın diyor. İnsan azcık utanır...

Bir başkası kademeli infaz indirimi demiş. Öteki rejim aynı kalsın, ancak Cumhurbaşkanını parlamento seçsin, diğeri vatandaşlık tanımına bir bakalım demiş. Koskoca Meclis yönetmiş, başkanlık yapmış adamlar bunları söylemiş. Hiçbir özgünlüğü olmayan, meseleye deva olmayacak laflar. Çünkü her biri siyasetçi değil devletin memuru. O yüzden ortalama ne ise, devletleri ne konuşulmasına ne kadar izin vermişse o kadarını konuşabilir. Yazık ... Verilen sıfatlara, harcanan mesaiye, geçen zamana.

Önceki ve Sonraki Yazılar