1. YAZARLAR

  2. Hacı Hüseyin Kılınç

  3. ABD'nin Yeni 'Ulusal Güvenlik Stratejisi' (2)
Hacı Hüseyin Kılınç

Hacı Hüseyin Kılınç

Avukat

ABD'nin Yeni 'Ulusal Güvenlik Stratejisi' (2)

A+A-

Belge dört ana sütun üzerine yerleşiyor. İlki ABD'nin gücünün gerilemesini bir veri kabul ederek bunun hangi stratejik bakış açısının sonucu olduğunu değerlendiriyor ve Trump'ın iktidara gelmesi ile birlikte bunun farkına varıldığını ve asıl olarak da ikinci dönemi ile sorunlara neşter atılmaya başlandığını söylüyor. Üçüncü bölüm dördüncü bölüm ile birlikte raporun en uzun kısmını oluştururken bu bölümde stratejik öncelikler yeniden tanımlanıyor ve bunlara hangi araçlar ile ulaşılacağı sıralanıyor. En son bölüm dünyayı dört ana bölgeye ayırıyor ve üçüncü bölümde sıralanan stratejik öncelik parametreleri üzerinden bu bölgeler bir değerlendirmeye tabi kılınıyor.

Belgenin en öncelik verdiği bölge Batı Yarım Küresi olurken bunu Hint-Pasifik bölgesi izliyor. Avrupa önem sıralamasında aşağılara doğru kayarken Ortadoğu belgenin de söylediği ABD'nin çok uzun bir süre stratejik ilgilerinin merkezinde olan bir bölge iken bir an evvel bundan kurtulunmak, ama bunu yaparken de sağlam ellere teslim etmek ve kangrene dönüşmüş krizlere bir neşter atarak ilgiyi asıl olarak Hint-Pasifiğe kaydırmak hedefi güdülüyor. Afrika ise neredeyse kendi kaderine terk ediliyor. Yalnızca Amerikan yatırımlarının kaderi kadar bir ilgiyi hak ediyor. Bölge değerlendirmelerinde şimdilik bu kadarıyla yetinelim ve tekrar döndüğümüzde daha spesifik olarak ilgilenelim.

Yazı dizisinin ilk kısmında söylediğimiz gibi yeni ulusal güvenlik stratejisi Amerikan gücünün gerileyişinin kaynağı olarak küreselleşmeye dayanan stratejileri sorumlu görüyor. Amerika ilgisini küresel ölçeğe yaydığı için ülkesini ihmal etmiş ve bu tercih Amerikan gücünün gerileyişi ile sonuçlanmıştır. Belge güç gerileyişini hegemonik çerçevede almaktan ısrarla imtina ediyor. Bu gerileyiş bir başka hegemonik gücün ortaya çıkmasına fırsat vermemiş sadece bir boşluk doğurmuş, Çin bu boşluktan agresif bir tavırla yararlanmaya çalışıyor ise de bu gelişme asla yeni bir hegemonya adayının ortaya çıkması anlamına gelmediği gibi Çin'in bunu yapabilmesi nesnel olarakta mümkün değil. Belge Çin'in varlığından her satırında endişe ederken Amerikan kibrinden de vazgeçmiyor. Çin agresif büyümesi ile yalnızca küresel güneyle ilişkilerini geliştirmiyor Avrupa ile de bütünleşirken Ortadoğu'ya yerleşmenin de planlarını yapıyor. Çin'in etkili olamadığı tek bölge batı yarım küresi ve zaten belge burayı çekirdek bölge kabul ediyor.

Belge stratejik optiği değiştiriyor, öncelikleri yeniden ayarlıyor ve ölçeği küçültüyor. Ölçek sıralaması değişirken asıl önceliği ülkeselliğe vererek 'egemenliğin' altını yeniden çiziyor. Egemenliğin asıl mekanı ülkesellik ve egemenliğin taşıyıcı kolonu ise devlet. Küreselleşmenin yanlış bir okuması odağına sermayeyi almış ve sermaye ile devletler arasındaki diyalektik bağı tümüyle yok saymıştı. Sanki sermaye devletlerden bağımsızlaşmış ve ona ihtiyaç duymadan hareket ediyormuş yanılsaması doğmuştu. Bu ilişkinin sermaye tarafı liberal evrenselciliğe methiyeler dizerken devlet merkezli düşünenler ulus devletin varlığından endişe düşüyor, ancak devletlerin değişen yeni rolünün farkına bir türlü varamıyordu. Bu yanılsamadan kurtulmanın tek yolu tarihsel kapitalizmin diyalektik hareketlerinin doğru bir okumasından geçiyordu.

Kendini kibirli biçimde hala dünyanın en yetlin, en emsalsiz ulusunun bir temsilcisi olarak gören belge yazarları da bu yanılsamadan muaf değiller, çünkü onlarda kapitalizmin ve hakimiyet ilişkilerinin içinden konuşuyorlar ve ufukları da bu ilişkilerin muhafazası ile sınırlanıyor. ABD küreselleşme çağında dünyanın külfetini üstlenmediği gibi sermayesi de bunun nimetlerinden en fazla yararlananların başında geliyordu. Belgeyi kaleme alanların suçladığı önceki stratejileri üretenlerde dünyaya sermayenin gözünden bakıyorlardı, ancak baktıkları gözlük farklıydı. Değişen sermaye devlet ilişkileri ve bunun ardına dizilen sınıf fraksiyonlarından ibaret. Ama en üst düzeyde her şeyi Althusserci bir terminoloji ile 'üst belirleyen' şey ise tarihsel kapitalizmin krizi. Belgenin asıl maksadı bu krizi ötelemek ve bunu yaparkende ABD'nin hegemonik gücünü devam ettirmek.

Belge bunu yapmak için ülkeselliği öne alıyor ve sözde ulus devletçi bir retoriği öne çıkarıyor. Bu değişen sermaye içi dengeler ve yeni dizilişler anlamını taşıyor. ABD küresel gücünün devamı için artık finansal üstünlüğü ile doların rezerv para sayılmasını yeterli saymıyor. Üretim gücünü Çin'e kaptırmanın ve bunun bilinçli bir tercihten kaynaklanmasının şimdi bir bumerang gibi kendine dönmesinin kefaretini ödemeye başladığını itiraf ediyor. Belge aslında bir itirafname, ama elinden çıktığı kalemler bir itirafın getirmesi gerekli olan pişmanlığın, samimiyetin yanından bile geçmiyor. Çünkü dertleri kaybettikleri gücü yeniden toplamaktan ibaret. Bunu ise her ne pahasına, maliyeti ne olursa olsun yapmaya kararlı olduklarını söylüyorlar. Yumuşak güç retoriği ardına gizlenerek pazı göstermekten hicap duymuyorlar. Dünyaya sıkı durun ya dediğimizi yaparsınız ya da zorla yaptırırız diyerek meydan okuyorlar. İşler kızışıyor ve dünya rahat ve huzur bulacağımız bir yer olmaktan çoktan çıkmış.

Önceki ve Sonraki Yazılar