1. YAZARLAR

  2. Hacı Hüseyin Kılınç

  3. Silivri Toplama Kampı
Hacı Hüseyin Kılınç

Hacı Hüseyin Kılınç

Avukat

Silivri Toplama Kampı

A+A-

Silivri'ye sanki yalancı bir bahar gelmiş gibiydi. Güneş kendini göstermiş, tarlalar yeni sürülmüş, ekinler toprağı delerek heryeri yemyeşil yapmıştı. Marmara ise tepelerden bakıldığında uzaktan sessiz ve sakin görünüyordu. Yakın zamana kadar İstanbul'un batı yönündeki sayfiye yerlerinden biri olarak çok fazla insanın ilgisini çekmeyen Silivri'de büyümüş, bütün sahili yazlıklarla,

motel ve otellerle işgal edilirken iç kesimlerini de yüksek binalar, siteler ve toplu konut alanları kaplamaya başlamıştı. Kampüs denilerek normalde yaşatacağı dehşet duygusu hafifletilmeye çalışılan, ama kişide steril bir toplama kampı duygusundan başka birşey vermeyen bu yere doğru seyrederken insanı böylesi çelişik duygular sarıyordu.

Bir yanda yalancı baharın getirdiği doğa oyunları diğer yanda dehşetin etkisini azaltmaya çalışan sahte adlandırmalar. Böyle bir ambians içinde toplama kampından farksız bir yere gitmek insan için bir seçenek bile olamaz herhalde. İnsan ya karşısındaki denizin sessiz ve dingin çağrısına uyup kendine gelmek veya güneşin kendini gösteren mayıştırıcı ışınları karşısında herşeyi unutmak ya da sırtını denize dönüp yeni sürülmüş tarlaların toprak kokusuna veya buğday tarlalarına bırakmak ister.

whatsapp-image-2025-12-25-at-18-42-05.jpeg

Ama her yerden insanlar sanki herşeyi normalleştirmiş gibi etrafı yüksek duvarlar ve dikenli tellerle çevrili bu yere doğru akın ediyor. Adına Silivri Cezaevi Kampusü denilen bu yer içinde yaşadığımız 'belirsizlik rejiminin' adeta bir simge mekanı haline geliyor.

İnsan dehşetin yarattığı duyguyla başetmenin yollarını da kendince çözüyor. Bunlardan biri de ironi yani yergi. Konuşmalar arasında buraya beş yıldızlı otel diye takılanlar oluyor. Türkiye'nin bütün ünlülerinin burada olduğunu söyleyenler çıkıyor.

Adi suçlardan yatanlar ve yakınları için Silivri'nin diğer cezaevlerinden herhangi bir farkı yok. Belki hayatlarında hiç karşılaşmayacakları kişilerle burada böyle bir kapatılma mekanında eşitlendikleri için teselli bile buluyorlardır. Ama Silivri'nin yeni sakinleri için yaşadıkları tam sürrreel bir roman gibi. Ama hayat herşeyi kanıksattığı gibi insanı dehşetede alıştırıyor. Onu bile kanıksıyor ve ne zaman son verileceğinin hesabını yapmaya başlıyorsunuz.

İstanbul'a her gidişimde her yolum düştüğünde ayaklarım beni bu kapatılma, dehşetin etkisini azaltmak için kampus denilen toplama kampına doğru çekiyor. Oraya ne mesleki bir görevi ne de sorumluluğu yerine getirmek için gidiyorum. Gidenlerin çoğunda olduğunu bildiğim siyasal bir planlama veya hesaplamada ayakkarımı oraya yöneltmiyor. Oraya gitmek için beni harekete geçiren şey insani duygularım, dayanışma hislerim ve kendime ilke edindiğim zayıfın, güçsüzün yanında olma bilinci. Çünkü biliyorum ki hukuk siyasetin bir aparatı haline getirilmiş ve buraya kapatılan insanların büyük çoğunluğu işledikleri fiillerin hesabını vermek için değil sırf iktidarın siyaset alanını yeniden tanzim ve dizaynı uğruna giriştiği bir süpürme operasyonu nedeniyle getirilmiş. Çeyrek asrı aşan meslek yaşamımda ülkenin çok cezaevini gördüm ve aslında bu mekanlar kanıksadığım yerler, ancak buraya her gelişimde dehşetin etkisini üzerimden silip atamıyorum.

Bunca yolu, bunca zahmeti asıl olarak Zeydan Karalar Başkan için göze alıyorum. Çünkü bu adama karşı kendiliğinden bir sevgi ve sempati besliyorum. Her türlü mülahaza ve gerekçenin ötesinde içimdeki saf duygular bunlar. Ne siyasi ekibinin içinde oldum ne de kişisel düzeyde karşılıklı uzun saatler geçirdim. Ama yine biliyorum ki onunla ilişkide bunların hiçbirine gerek yok.

Belki bir kısım arkadaşı bu söylediklerim bile inandıramayacaktır. Çünkü siyaseten ve başka bir sebeple olsun 'faydacı' ilişkileri o kadar kanıksayıp insani yetilerimizi o kadar körelttik ki... Her ilişkinin altında veya üstünde mutlaka böyle bir gerekçe olduğuna kendimizi inandıyoruz. Ama dayanışma, zor durumdakine el uzatma ve insanlar güçlü ve kudretli iken değil zayıf olduklarında ve egemenin gazabına uğradıklarında yanlarında olma solculuğun bariz kıstası değil mi?

Önceki ve Sonraki Yazılar